Arama
Servisler
Sosyal Medya

Sürdürülebilirlikte dönüşüm zamanı: Türkiye’nin yitireceği atığı yok!  

Dünya Çevre Günü’ne özel açıklamalarda bulunan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, iklim kriziyle mücadelenin sadece çevresel değil, ekonomik ve toplumsal boyutları olan bir dönüşüm gerektirdiğini vurguladı. Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) modelinin yeniden işlerlik kazanması, iklim yasasının katılımcı ve bağlayıcı temelde yaşama geçirilmesi, bilim temelli uygulamaların güçlendirilmesi ve gençlerin karar alma süreçlerine dahil edilmesi gerektiğini ifade etti. Sürdürülebilirlik konusunda Avrupa Birliği ile uyumun ihracat, yatırım ve rekabet gücü açısından stratejik önemde olduğunu belirten İmer, “Türkiye’nin yitirecek zamanı da, atığı da yok” mesajını verdi.

Dünya Çevre Günü’ne özel açıklamalarda bulunan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri

Gönüllü sanayi inisiyatifi ve geniş kitlelere dokunan sivil toplum kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı’nın Genel Sekreteri Mete İmer, Dünya Çevre Günü için, Türkiye’nin geri dönüşüm performansı, atık yönetim sistemi, Avrupa Birliği ile uyum süreci konularında değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de çevreye ve topluma karşı sorumluluklarını sahiplenen ve Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) ilkelerini benimseyen paydaşlar tarafından kurulan ÇEVKO Vakfı’nın çalışmalarını 33 yıldır sürekli artan bir performans ivmesi ile sürdürdüğünü ifade eden Mete İmer, “Son sekiz yıldır Vakfımızın öncelikli odak ve çalışma konularını ‘döngüsel ekonomiye geçiş’ ve ‘iklim krizi ile savaşım’ oluşturuyor; bu konular dünyamızın bu günü ve geleceği açısından çok büyük öneme sahip.  Günümüzde dünya gündeminde ticaret savaşlarından göç hareketlerine, bölgesel çatışmalardan ekonomik belirsizliklere kadar birçok tehdit yer alıyor.   Ancak iklim krizi, hem bu tehditlerin çoğuyla doğrudan ilişkili olması, hem de etkilerinin sürekliliği açısından insanlığın karşısındaki en büyük ve en acil tehditlerden birisidir.  Döngüsel ekonomi ise yalnızca çevresel değil, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla, iklim krizine karşı bütüncül ve kapsayıcı nitelikte bir sistemsel yanıttır.  Türkiye’nin ne bu dönüşümü erteleyecek zamanı, ne de yitirecek atığı kalmıştır” dedi.

Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ürünlerin en az atık oluşturacak şekilde tasarlanması, tekrar kullanılması ve geri dönüştürülmesi bugün tüm ülkelerin çevre ve ekonomi politikalarında öncelik kazanmış durumda. Türkiye gibi büyük nüfuslu ülkelerde geri dönüştürülebilir atıklar, aynı zamanda sanayinin hammadde gereksinimini karşılayan stratejik bir kaynaktır.  Bu kaynağın ithal bağımlılığı olmadan yerel kaynaklarla karşılanması çok önemlidir.  Bu sürecin ilk halkası ise tüketicinin atığını kaynağında ayrı biriktirmesi, bunu tamamlayan en kritik adım da belediyelerin bu atıkları düzenli ve sürekli biçimde ayrı toplamasıdır.  Çağdaş toplumların yerel öncelikleri arasında yer alan sürdürülebilir atık yönetimi konusunun, politika yapıcılarımızın, kamu otoritelerinin ve yerel yönetimlerin gündeminde daha öncelikli bir yerde olmasına önem veriyoruz.”

İklim kriziyle mücadelenin dayanağı: Katılım, yasa ve sistem

İklim kriziyle savaşımın, döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir kalkınmanın, yalnızca teknik düzenlemelere değil, aynı zamanda toplumsal katılıma da gereksinimi olduğunu belirten Mete İmer, gençlerin ve sivil toplumun sürece etkin biçimde katılmasının önemine dikkat çekti: “İklim yasası, GÜS modeli, bilimsel veri temelli değerlendirme ve gençliğin karar süreçlerine katılımı bir bütün olarak ele alınmalıdır.  Bugün yalnızca çevreyi değil, üretimden ticarete, toplumsal eşitlikten kamu politikalarına kadar pek çok alanda yapısal bir dönüşüm gereksinimi ile karşı karşıyayız” dedi.

İklim Yasası süreci: Henüz tamamlanmadı

İklim yasasıyla ilgili gelişmelere de değinen İmer, Şubat 2025’te TBMM’ye sunulan tasarının, nisan ayında gelen eleştiriler sonrası geri çekildiğini anımsatarak, şunları söyledi: “İklim kriziyle mücadelede temel adımlardan biri olan iklim yasası, halen yeniden değerlendirilme aşamasında. Bu sürecin, yalnızca teknik değil, katılımcı ve bağlayıcı yönleriyle de güçlendirilmesi gerekiyor.  Yasa, sadece bir düzenleme değil, tüm toplumsal yapının sürdürülebilirlik ilkelerine göre dönüşümünü destekleyen bir çerçeve olmalıdır.”

Atıklarımızı hâlâ etkin şekilde değerlendiremiyoruz

Mete İmer, Türkiye’nin ciddi bir geri dönüşüm kapasitesine sahip olmasına karşın bu kapasitenin önemli bir bölümünün ithal atıklarla çalıştığını belirtti.  Hane halkından kaynaklanan tüketim sonrası ambalaj atıklarının çok büyük kısmının düzenli depolama sahalarında bertaraf edildiğini vurgulayarak, “Bu atıklar hem çevresel, hem ekonomik açıdan değerli birer kaynaktır. Geri dönüştürülebilir atıkları hâlâ toprağa gömmemiz, hem kaynak israfına hem de ithalata bağımlılığa yol açıyor,” dedi.

GÜS modeli yeniden yaşama geçirilmelidir

2020 yılına dek Türkiye’de uygulanan Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) modelinin, atıkların kaynağında ayrı toplanarak değerlendirilmesi için verimli bir finansal araç olduğunu vurgulayan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, şunları söyledi: “GÜS, üreticinin yalnızca üretim aşamasında değil, ürünün tüm yaşam döngüsünde sorumluluk üstlenmesini sağlayan bir sistemdir. Bu modelin yeniden uygulanması, hem yerel yönetimlerin toplama süreçlerini destekleyecek, hem de Türkiye’nin çevreyle ilgili yasal düzenlemelere ve ticari ortaklarının standartlarına uyumunu kolaylaştıracaktır. ÇEVKO Vakfı olarak bu konuda pilot projeler yürütüyor ve izlenebilir, doğrulanabilir, saydam yapılar kurulması için katkı sunuyoruz.”

AB ile ticarette sürdürülebilirlik artık sorunluluk

Avrupa Birliği’nde kabul edilen yeni Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü ve diğer düzenlemelerin  Türkiye açısından yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ticari bir konu olduğunu belirten Mete İmer, “Ambalajlarda geri dönüştürülmüş içerik zorunluluğu ve atık ithalatına getirilen sınırlamalar, üretim süreçlerinde yerli ve sürdürülebilir hammadde gereksinimini artırıyor. Kendi atıklarımızı etkin şekilde toplayıp değerlendirmezsek, ihracatımız ve rekabetçiliğimiz zarar görebilir. Bu nedenle döngüsel ekonomi politikalarının hızla ve bütüncül biçimde yaşama geçirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

Bilim temelli sürdürülebilirlik için GETAM

Sürdürülebilirlik ile ilgili iddiaların doğrulanabilir olması gerektiğini de vurgulayan Mete İmer, ÇEVKO Vakfı ve Yıldız Teknik Üniversitesi iş birliğiyle kurulan Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi (GETAM) hakkında şu bilgileri paylaştı: “GETAM, ürünlerin geri dönüştürülebilirliği, biyobozunurluğu ve geri dönüştürülmüş malzeme içeriği ile ilgili bilimsel analiz ve testler gerçekleştiriyor. Bu altyapı, şirketlerin sürdürülebilirlik beyanlarını güvenilir hale getirirken, küresel ticaretin talep ettiği saydamlık ve uyum için de önemli bir araç işlevi görüyor.”

Gençlerin sesinin duyulmasını önemsiyoruz 

Paris İklim Anlaşması’nın uygulanmasını izlemek üzere her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansları’na, devlet temsilcileri ve belediyelerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve gençlerin de katıldığını anımsatan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, bu katılımın simgesel değil, yapısal bir rol üstlenmesi gerektiğini vurgulayarak, “İklim krizinden uzun vadede en çok etkilenecek kesim gençler. Bu nedenle gençlerin düşünce biçimlerini, uyarılarını ve çözüm önerilerini dikkate almak yalnızca adil değil, aynı zamanda gerekli. Seslerinin sadece duyulması değil, karar alma mekanizmalarına yansıması gerekiyor.  ÇEVKO Vakfı olarak, beş yıldır Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlediğimiz çevrim içi söyleşilerde, iklim değişikliği, döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirlikle ilgili gelişmeleri farklı sektör temsilcileriyle birlikte ele alıyoruz. Bu söyleşilere, üniversitelerin İklim Elçisi gençler de katılıyor. Yalnızca kendi üniversitelerindeki öğrencileri değil, Türk Gençliği’ni temsilen söz alıyorlar” dedi.